BASIN AÇIKLAMASI

 

 
 
DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI, DEĞERLİ MİSAFİRLERİMİZ

          10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul edilişinin 66.yılı dolayısıyla bugün, ORDU BAROSU İNSAN HAKLARI KOMİSYONUNUN BASIN AÇIKLAMASINDA SİZLERLE BİRLİKTEYİZ.

          İnsan hakları; doğumla kazanılan, yaşanılan toplum ve düzende azami uygulama ve saygıyı gerektiren, insanlığın var oluşundan bu yana zaman içerisinde yazılı kurallar, yasa metinleri ile koruma altına alınan en tabii kazanım olarak belirmektedir.

            Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 tarihli ve 217 A (III) sayılı kararıyla benimsenerek ilan edilen İnsan Hakları evrensel Beyannamesi ile;

uluslararası camiada insan hakları yasal zemine kavuşmuşturBeyannamenin başlangıç hükümlerinde, İnsan haklarını göz ardı etmenin ve hor görmenin, insanlığın vicdanında infial uyandıran barbarca eylemlere yol açtığını ve insanların korku ve yoksunluktan kurtulması, konuşma ve inanma özgürlüğüne sahip olacağı bir dünyanın ortaya çıkmasının sıradan insanların en yüksek özlemi olarak ilan edilmiş bulunduğunu, insanın zorbalık ve baskıya karşı son çare olarak başkaldırmak zorunda kalmaması için, insan haklarının hukukun egemenliğiyle korunmasının önemli olduğuna temas edilmiştir.

          Anayasamızın Cumhuriyetin nitelikleri başlıklı 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’ nin insan haklarına saygılı hukuk devleti olduğu vurgusu yapılmış, insan hakları anayasal güvence altına alınmıştır.

          İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 11. maddesi;

         1.Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.

2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.’ düzenlemelerini

           Yine 9. ve 10. madde ise; ‘Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.

Madde 10- ‘Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır.’

           Suçluluğu sabit olmadan, neyle suçlandığını tam olarak bilmeden yapılan tutuklamalar yanlıştır. Haksız ve hukuki mesnetten yoksun tutuklama kararları verilmemelidir. Tutuklama yargılamaya ilişkin istisnai bir yol ve tercih olmalıdır. Tutuklamalar ve tutuklamaya ilişkin ret kararları makul, gerekçeli ve somut olmalıdır. Uzun süren tutukluluk hallerinden özenle kaçınılmalıdır. Savunma hakkını kısıtlayan, savunmayı yargının dışında bırakan her türlü uygulama terkedilmelidir. Günübirlik ve alelacele yasal düzenlemeler değil sistemli ve hukukun temel prensiplerine uygun yasal düzenlemeler yapılmalıdır. ADALETE OLAN GÜVENİ SARSACAK HER TÜRLÜ DAVRANIŞTAN KAÇINILMALIDIR.

           Henüz suçluluğu kanıtlanmamış bir insanın, makul şüphe adı altında bir takım müeyyidelere tabi tutularak cezalandırılması, tutuklu kalması ve ne için tutuklu kaldığının hiçbir hukuki açıklamasının olmaması, hukukun temel ilkeleri ile kesinlikle bağdaşmamaktadır.

           Beyannamenin 19. maddesi “Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.

           Düşünceyi cezalandıran her türlü girişim engellenmelidir.

           Madde 12-‘Kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz.

                        Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır. ‘ hükmünü ihtiva etmektedir.

                        Dinleme kararları hukuki olmalıdır. Önleme dinlemesi kavramının hukuk ekseninde karşılığı yoktur.Haberleşmenin serbestliğini ve gizliliğini ihlal edecek hukuk ihlallerine son verilmelidir. Hukuki bir delil elde etme hakkının yasal zemine uyarlanamaması insan hakkı ihlallerine sebebiyet verebilmektedir. Bundan özenle kaçınılmalıdır.

                        Madde 20 .”1. Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma, dernek kurma ve derneğe katılma özgürlüğü vardır.” demektedir.

           Gençler en çok konuşup, muhalefet edecekleri dönemde, protesto gösterisi yaptığı için, örgüt üyeliği suçlamasıyla neredeyse ömür boyu hapis cezası ile yargılanmaktadır. Hukuka aykırı algı ile kitaplar hem delil hem de suç aleti olabilmektedir. Demokratik gösteri hakkını kullananlara hukuka aykırı ve insan onuruna yakışmayan orantısız müdahaleler yapılabilmekte, yaralanma ve ölüm gibi ağır sonuçlar doğabilmektedir.

                        İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi; ‘Herkes sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir’ demektedir. Oysa ülkemizde, siyanürle altın aramak için insanların yaşam alanları yok edilip, binlerce ağaç kesilmektedir. Birileri daha çok kazansın diye, sularımıza siyanür karışmasına göz yumulmaktadır. Her gün bir Hes daha açılırken, nehirlerimizin suyu tükenmekte, doğal alanlarımız yok olup, çevremiz günden güne betonlaşmaktadır.

            Beyannamenin 23. Maddesi;

1. Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.

            3. Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleriyle desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.’ Hükümlerin amirdir.

                      İş güvenliği yeterince alınmadan iş sahibinin daha fazla kazanabilmesi adına işçi çalıştırılması, beyannamenin bu maddelerine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

                          Beyannamenin 7.maddesinde ‘ Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.’ Hükmünü barındırmaktadır.

             Avukatlık Kanununun 46. maddesi ‘Avukat veya stajyer, vekâletname olmaksızın dava ve takip dosyalarını inceleyebilir. Bu inceleme isteğinin ilgililerce yerine getirilmesi zorunludur.’ düzenlemesini içermektedir. Ancak günümüzde Avukatın dosya inceleme yetkisinin kısıtlanması yönündeki düzenlemenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı başta olmak üzere evrensel hukuk normları nazarında bir karşılığı yoktur.

                      Hukuk devletinin teminatı ve vazgeçilmez unsuru olan, yargının bağımsızlığının gerçekleşmesi ve adil yargılanmanın sağlanması için yargının kurucu unsuru savunmanın, etkinliğinin artırılması gerekmekte iken savunma hakkının kısıtlanması anlamında kabulü gereken, mevcut yasal düzenlemelere ve günün önemine binaen insanların hakkını aramayı meslek edinen avukatların en tabii mesleki hakkının ihlali niteliğinde, keyfilik ve korku barındıran bu düzenlemeden bir an önce vazgeçilmesi gerekmektedir.

                        Son Yargı paketinin en önemli maddelerinden bir tanesi, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda yapılan kuvvetli suç şüphesi yerine getirilen makul suç şüphesi değişikliğidir. CMK’nın ‘şüpheli veya sanıkla ilgili arama’ maddesinde yapılan değişiklikle, ‘yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir’ ifadesindeki ‘somut delillere dayalı kuvvetli’ ibaresi, ‘makul şüphe’ olarak değiştirilmiştir. Bu değişiklikle makul şüphe kavramının uygulamada hak ihlallerine sebebiyet vereceğini, yargı mensuplarının hak ve yetkilerinin idari irade ile paylaşılması anlamına gelen Valilik makamının bu nedene dayalı arama talimatının ve talimatı uygulayıcıların hareket tarzının hukuksuzluklara neden olacağını düşünmekteyiz. Soyut ve şahsi nitelendirme, doğruluğu denetlenemeyen talimat ile arama yetkisi yerine somut, hak ihlaline neden olmayacak hukuka ve olması gerekene uygun objektif düzenlemelerin yapılması hukuk devleti ilkesinin gereğidir. 

                         Hukukla bağdaşmayan bu düzenlemeler adil yargılanma hakkının zedelenmesine,keyfi aramaların yapılmasına hizmet edecektir.İnsan hakkı ihlallerine neden olmadan yasa dışı düzenlemeler geri alınmalıdır.

                      Ordu Barosu olarak belirtilen insan haklarına ilişkin düzenlemelerin hayata tamamen geçtiği, İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİN OLMADIĞI, DEMOKRASİNİN TAM OLARAK ÖZÜMSENDİĞİ, HUKUK DEVLETİ KURALLARININ TAM OLARAK UYGULANDIĞI BİR ÜLKE HEPİMİZİN BEKLENTİSİ VE ORTAK AMACIDIR.

                        ORDU BAROSU olarak insan hakkı ihlallerinin takipçisi olacağımızı beyan eder, saygılar sunarız.10.12.2014

                                                                                  ORDU BAROSU

                                                     İNSAN HAKLARI KOMİSYONU BAŞKANLIĞI